Ümran Avcı- “Zürafanın Bildiği”, Gamze Güller’in Orhan Kemal Öykü Ödülü’nü kazanan “Beşinci Köşe”den sonraki üçüncü kitabı. 13 öyküden oluşan kitap “Her hayvan sizden daha fazlasını bilir” Kızılderili atasözü ile başlıyor. Yazar, belli bir motif üzerinden ilerliyor. Her öykünün içinde hayvanlar dolaşıyor. Kiminde zürafa, kiminde kuş, kiminde kaplumbağa. Her ne kadar öykülerde hayvanlar gezinse de aslında anlatılan insanların hikâyesi. Alt metinde yatansa hayvanların bilmesine rağmen yapamaması, insanların ise yapabilme becerilerine rağmen kendilerini kısıtlaması. Kendine görünmez bir kafes inşa eden insanlar demir parmaklıkların gönüllü mahkûmu olup çıkıveriyor.
Güller, yıllar içinde görüp yaşam bohçasında biriktirdiği, kişisel hikâyesinde yer etmiş portreleri çekmecesinden çıkarıp öykülerine ilmeklemiş âdeta. Kapitalist düzene göndermelerin olduğu hikâyelerin baş kahramanları ağırlıklı olarak tutunamayanlar. Yazar gündelik dertlerle boğuşanları, “Batsın bu dünya” diye isyan edenleri, bekleme kuyruklarında önüne geçilenleri, otobüse hep en son binenleri, maaşına hak ettiği zammı alamayanları, ellerine hayatın kıymıkları batanları ince ince işliyor öykülere. Ez cümle bu dünyanın eşiğinde kalmışların hayatlarından kesitler aktarılıyor hikâyelere.
Kimi öykülerdeki karakterler, bir başka öyküde yeniden karşısına çıkıyor okurun. “Yüksek” öyküsündeki çaycı İsmet örneğinde olduğu gibi. Tek göz bir kerpiç evde, hayatın dibinde boğuşan İsmet’in bir gökdelenin 25’inci katından hayata bakışı ve ofisin bir bölümüne gizlenmiş zürafa ile karşılaşması anlatılıyor. İşi gereği her odaya girip çıkan İsmet, bu sayede beyaz yakalıların türlü zaaflarını görüp görmezden geliyor. Bilip de susuyor ama iç sesi hikâye boyu konuşuyor; “Onca okumuşsun, mevki makam sahibi olmuşsun sözde hâlâ bunlara tenezzül ediyorsan İsmet seni ayıplasa ne? Önce vicdanınla hesaplaş”. Kahve makinesine ‘Bir nevi geliştirilmiş İsmet’ diyecek kadar esprili, ‘nasıl olsa bedava’ diyecek kadar hayalperest İsmet, “Kuşlar” öyküsünde de çıkıyor karşımıza.
Hayvanlara kıymayın efendiler!
“Kara”da yazar B. ile Kara isimli bir sokak köpeğinin hikâyesi var. Öykünün bir ayağında hayvanlara yönelik vahşet anlatılırken diğer ayağında yazarlığın zorluklarına göndermeler yer alıyor.
“Dünyanın Kenarı”nda Melda’nın hikâyesi üzerinden kadınların sıkışıp kalmışlığı anlatılıyor. Hikâyenin kahramanı, “Bakımlı ol, saçını fönlet, yüzün gülsün” telkinleri karşısında, kocasının aldığı dantelalı iç çamaşırlarını giydiğinde, eğlence için sırtlarına mumlar dikilen kaplumbağalar gibi hissediyor kendini. Bu yönü ile kadınlara uygulanan güzellik dayatmalarına manifesto diye de okunabilir “Dünyanın Kenarı”.